21 Nisan 2024 Pazar

CİMİL - ÇİRMANİMAN

Aslında yılın en sıkı faaliyeti Yeşilyol ile gittiğimiz Madur Dağı’nın dibindeki Köşk Yaylası dönüşüydü. Savunmasız köftelere yumulduğumuz o iftar akşamının dönüşü hiçbirimizin umurunda değildi. Gürül gürül yanan bir soba ve demli çaylar eşliğindeki daldan dala ilerleyen muhabbet bize dışarıdaki tipiyi soğuğu unutturmuştu. Ama kar aracı ile giden kadınlardan sonra iş başa düştü. Ay ışığı altında dağ yamacından esen rüzgâr suni bir tipiye dönüşüyor ve ortalığı bir Sibirya buğusu kaplıyordu. Ayağımın altındaki buzlu kar her adımla kütürdüyordu. Bir ara “Galiba bu yol bitmeyecek ve Yeşilyol’un ilk dağcılık şehidi ben olacağım.” türünden arabesk bir düşünceye kapıldım. Ama yersiz bir yeisti. Bu faaliyetlerde ilk kez montumun pantolonumdan daha korunaklı olduğu gerçeğini fark ettim. Arpalı Köyüne doğru bitkin bir ruh haliyle indiğimiz o zorlu gecede çıplak toparağın serinliğinin ne denli şefkatli olduğunu keşfetmiş oldum. Hele çay ocağındaki insanı saran o kahve sıcaklığı! Sonrası çocuk oyuncağı gibi bir şeydi. O Sibirya soğuğunun ve karanlık tünelin en sonunda Köprübaşı’nın sarı hüzmelerini gördüğümde minibüstekilere şöyle dediğimi hatırlıyorum. “Baksanıza, Köprübaşı gibi bile Paris’e benziyor!” Zafer Bey koca minübüsü Of’a yönlendirip günü büyük bir kadirşinaslıkla bitirdi.
Tradost ile gittiğimiz Balengis Yaylası’nın dolambaçlı yollarında herhangi bir numara yoktu. Likenli taşlara ve dikenli eşek güllerine bile hasret kaldık. Bizi o sıradan parkuru yürümeye asıl güdüleyen şey İsbatan’da bir soba başında yiyeceğimiz savunmasız köfteler ve kerhane tatlısı niyetine alınmış tulumba tatlılarıydı. Müco koca televizyonu yeni kurduruyordu. Sonra bir koşu köy çeşmesine gidip vanayı açıyor; ardından mangala yelpaze tutuyordu. Faaliyet bittiğinde geniş ekranı sırtlayıp Araklı’ya indirdiğine dair şimdilik bir şayia söz konusu değil. Ama yine de insanın bu faaliyetlerde aşina olduğu mesafeli arkadaşlarının olması güzeldi, sayın Müco!
Müco’nun beni fazladan doğmuş bir kedi yavrusu gibi bir yolcu durağına terk edip rotayı Trabzon’a kırdığı o akşam nötr duygulara gark olmuştum. Dilime Yaşar Kemal’in “Kuş uçmaz kervan bir yerdesin. Su olsan kimse içmez.” dizeleri düşüyordu. Tek düşüncem ana yola çıkıp içinde sarhoşların göbek attığı bir dolmuş bulmak ve Of’a varana kadar eğlenmekti. Öyle olmadı. Yeni başkan Müco’yu hiç aklıma getirmeden ta sanayi enkazlarıyla dolu bir mıntıkaya kadar önüme çıkacak bir Araklı kedisine tekme atma ahdiyle yürüdüm. Tanrının mucizeleri bitmemiş olacak ki bir otomobil geldi ve tam yanımda durdu. Benim için gayet sarih olan bir adresi sordu. Adama adresi tarif ettim. Türkçemden etkilenmiş olacak ki bana beni Sürmene’ye kadar getirebileceğini söyledi. Adam tatlısu Oflusu bir hekimdi. Muhabbet biraz ilerleyince birçok ortak noktamız olduğunu fark ettik. Çünkü aynı şebekeden su içiyorduk. En önemlisi atalarının hatırasını yaşatmak için Of’un bir köyüne yeni bir villa yapmayı düşünüyormuş. Derken tatlısu Oflu’su bana beni Of’a bırakmayı teklif etti. O anda içimden Müco’ya senden çok daha iyi insanlar var, demek istedim. Hekimin bu nazik teklifine hayır diyemedim. Çünkü Havaş yakınlarda durup yolcu almıyordu. Onu Karadeniz’le ilgili akla hayale gelmeyecek bir yığın bilgi bombardımanına tuttum. Adam hayranlıkla beni dinledi; Of’un girişinde frene basana kadar bu durum devam etti.
Ve bugün ver elini Cimil. Tradost var Tra-düşman var Müco. Ben o şelale kadrajına girmeyeceğim artık. Hem insan için her gereksiz fotoğraf ruhunu yağma ettirmektir, Afrikalı kabile şeflerine göre. Üç araba gezgin. Vadi yeşile bürünmüş. Dereler köpürmüş. Cimil dedikleri birkaç dağınık yayla köyü. Garzavan gibi yayvan bir vadi; nispeten daha düz. Vadi insanı yutuyor. Neyin nerede başladığından ve nerede bittiğinden bir türlü emin olamıyorsunuz. Mevsime inat erimeyen kirli kar öbekleri. Coğrafya ile rabıta kurmaya çalışırken aklımıza gelen tek isim Cimilli İbo. Bir de şu karşıdaki kataları pürtüklü karlı dağlar. Katılımcıların bir kısmı acemi; kır atım acemi konağı tutmaz, misali temkinli yürüyoruz. Aşağıdaki derenin çağıltısı giderek bir hipnoza dönüşüyor. Dalgınlaşıyoruz. Arada gördüğümüz tabelalarda ise şöyle yazıyordu. “Tapulu arazi. Balık tutmak ve piknik yapmak yasaktır.” Sanki dere babasının tarlasından geçiyor. Birazdan arkamızdan bir sis bulutu yetişiyor ve vadinin tüm görkemini alıp götürüyor. Grubun boyunu kısaltmak için Müco polis gibi habire telsizle konuşuyor. O kadar ki pilleri bitirdi. Etrafta kurt, ayı olabilirmiş. Tradost’un bir yaban hayvanı danışmanı yok. Sis içinde danışmansız 61 insancık. Yolda bir sürü ölü kurbağa gördük. Galiba gece ile gündüz arasındaki ısı farkına dayanamayıp ölmüşler. Çalı bacaklı balıkçıl türü bir kuğuş gördük. Ona karga diyenler var. Flamingo dese anlayacağız, en kötü ihtimalle yeğenidir, dersiniz.
Derken karşı dağın yamacında bir sürü karaltı görüldü. Ayı mı, kurt mu bir türlü bilemedik. Hiçbirimiz basit bir dürbün alıp doğaya çıkmayı akıl edemedik. Güneş kremimiz var ama pusulamız dürbünümüz coğrafi haritamız yok. En çok da Müco akıl edemedi. Herkes telefonlara sarılıp zum yaptı sürüye. Çekilen görüntüler muammayı daha da büyüttü. Yaban keçileri ile ayı sürüsü olarak ikiye bölündük. Acaba bölgede bilmediğimiz bir hayvan türü daha mı var. Yaban keçileri kayalıklarda sürü halinde eğleşirler. Ayılar sürü halinde dolaşmazlar. Kurt desen bekler, kaçmaz. Başka bir hayvan olma ihtimali ise çok düşük. Görüntülerden anladığımız kadarıyla kuyruk kısımlarındaki anatomik yapıları bu hayvan popülasyonunun bize yaban keçileri olduğunu gösteriyordu. Videodaki yanıltıcı unsur karın derinliğine bağlı olarak keçilerin yürüyüşünün ayıların salınımlı yürüyüşünü andırıyor olmasıydı. Diğer bir yanıltıcı unsur öndeki keçinin yukarıya doğru yönelmesinin bir ayının dikelmesi olarak algılanıyor oluşuydu. Sanırım bu konuda Tradost'un yeni başkanının faaliyetlerde dürbün teçhizatı takviye etmesi ve dernek bünyesinde ciddi bir yaban hayatı danışmanı ataması yapması gerekiyor. Zira çalı bacaklı bir kuşun karga olarak tanımlanması sinirlerimi bozdu. Tradost Cimil’deki kurbağaların ölüm nedenleriyle ilgili resmi bir açıklama yapmadı. Biz bu doğa yürüyüşlerini sadece kalori yakmak için yapmıyoruz! O kurbağalar neden oldu Müco. Bu konuda bizi aydınlatman gerekiyor. Bu kadar bilinmezlik bu faaliyetler için biraz fazla. Bu kadar muammadan sonra insan kendini buzun varlığını ilk kez keşfeden Hispanikler gibi hissediyor.

“Çıkarım yaylalara
Dumana bak dumana
Kabahat sende değil
Sana sevda olana

Bu kemençemin yayı
Namı tuttu dünyayı
Şimdiki sevdalıklar
Aynı sallama çayı” Cimilli İbrahim


Uyarı: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple eser sahibinin onayı olmaksızın yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi hukuken yasaktır. Bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı kanun hükümlerine tabidir.

Hiç yorum yok: